Nietzsche‘nin en ünlü dostu, Richard Wagner’di (1813-1883). Nietzsche, gençliğinde Tristan’a hayranlık duyuyor ve Wagner’in müziğini derinden seviyordu. Onu Almanya’nın en büyük yaratıcı dehası olarak görüyordu. Nietzsche’nin bu konudaki düşüncesi oldukça sağlamdı ve Schopenhauer, Heine ve Wagner’in, Goethe’nin ölümünden sonra Alman sanat ve edebiyatında en önemli figürler olduğuna inanıyordu. Schopenhauer ve Heine artık hayatta değillerdi, ancak Wagner, Basel’den uzakta, Tribschen’de yaşıyordu.
Wagner’in varlığı, Nietzsche’yi büyüklüğün ve gerçek yaratıcılığın hâlâ mümkün olduğuna ikna etti ve ona önce arkadaşına eşit olma, sonra da onu geçme arzusuyla ilham verdi. Nietzsche, Wagner’den ayrıldıktan sonra bile, bu dostluğun ilk ilhamlarına ne kadar çok şey borçlu olduğunu açıkça itiraf etti. Wagner ile olan ilişkisi gerçekten çok önemliydi. Yine de, böyle bir ilişkinin mutlaka entelektüel bir etki olarak yorumlanması ya da öneminin sadece Nietzsche’nin fikirlerini etkilemesinden ibaret olduğunu varsaymak ciddi bir hata olur. Çünkü Nietzsche bu çerçevede edindiği şeyleri kısa süre sonra geride bırakacak ve terk edecekti. Ancak, Nietzsche’nin düşüncesinin kalıcı unsurlarından bazıları bu kişisel deneyimlerden ayrılamaz: büyük bir yaratıcı dehaya sahip bir adamla arkadaşlık; arkadaşını aşmak için duyulan kıskanç arzu ve bunun doğurduğu, sanatçının ruhuna dair derin iç görü – Nietzsche’nin derinlik psikolojisinin başlangıç noktası ve daha sonraki güç istenci anlayışının belirleyici ilhamlarından biri. (Kaufmann, 1974: 30-31)
Nietzsche‘nin Wagner ile olan ilişkisi bir savaşa benzer; ancak bu savaş askeri değil, daha ziyade kültürel bir savaştır. Bu, çoğu zaman göz ardı edilse de, kitabın ana temasıdır. Bu savaş, Almanya (veya daha genel anlamda Avrupa kültürü) içinde bir kültürel devrim için yapılmaktadır. ‘Kültür’ terimi, Almanca ve İngilizce’de geniş bir anlamı kapsar; bölgesel, ulusal veya etnik bir gruba ve bu grubun kimliğini belirleyen özelliklere (siyasi veya eğitim kurumları, gelenekler, ortak bir dil veya din gibi) işaret eder.
Bu bağlamda, Nietzsche’nin eseri Alman kimliğinin ne anlama geldiği ve ne olması gerektiği sorusunu ele almaktadır. Almanya, Nietzsche’nin yazdığı dönemde (küçük Alman devletlerinin ilk kez Prusya ile birleştiği dönem) yeni bir ülke olması nedeniyle, bu konu oldukça önemlidir. Nietzsche, bu yeni ülkenin kültürel olarak nasıl şekillenmesi gerektiği sorusunu ele alırken, özellikle de kaba militarizm ve milliyetçilikten uzaklaşmayı hedeflemektedir.
Bu savaşta, düşmanlar mevcut “estetik kamu” dur – yani sanatın, edebiyatın ve müziğin tipik tüketicileri olan insanlar – ve aynı zamanda sanatı, edebiyatı ve müziği “ciddi” bir mesele olarak ele almaktan aciz olanlardır. (Tabii ki, bu iki grup birbiriyle örtüşebilir.) Dolayısıyla, bu savaş öncelikle Almanya içinde ve Avrupalı bir düşmana karşı değildir.
Kültürün daha dar bir tanımı felsefe ve bilimi içerebilirken, özellikle müzik, edebiyat ve diğer sanatları kapsar. Nietzsche, kendisini trajik drama ve Wagner’in müzikal dramalarıyla ilişkilendirir. Wagner, Nietzsche için kültürel başarıya ulaşmak için verilen yeni ve önemli bir mücadeleyi simgeler. Nietzsche, dar anlamda kültür için yeni bir anlayış ve yönlendirme yoluyla Alman kültüründe bir devrim için savaşmayı amaçlar. (Burnham: 2010)
Nietzsche‘nin yaşamında Wagner ile olan ilişkisinin önemi oldukça büyüktür. Bu deneyim, onun için bir uyanış anıydı: insan doğasında hala mevcut olan yücelik olasılıklarına gözleri açıldı. Deha ve irade gücünün gerçek anlamını kavramadan önce, bu terimleri kullanıyordu. Zamanla, Wagner’den başka şeyler de öğrendi ve bunlar her zaman Wagner’in öğreneceği şeyler değildi. En içten insanın bile aslında ne kadar içten olabileceğini öğretti. Bir insan olmanın, küçüklük ve büyüklüğün aynı kişilikte var olabileceğini, sevgi ve nefretin birbirini dışlamadığını, aslında aynı duygunun zıt yönleri olduğunu gösterdi. Wagner’i gözlemleyerek bir psikolog haline geldi ve ondan önce gelmiş en çok yönlü ve açık doğal zihinlerden biri oldu. Wagner’in muazzam sanat eserlerinin, temelde, diğer insanlara hükmetme isteğinden kaynaklandığını gördü. (Hollingdale, 1999)
Burnham’a göre, Tragedya’nın Doğuşu eseri sadece antik Yunanistan’da yaşanan olayların bir tarihini sunmakla kalmaz, aynı zamanda Nietzsche, bu tarihsel boyutun aslında çağdaş meseleleri ele almak için bir araç olduğunu iddia eder. Birkaç yıl sonra, “İnsancıl Olmayan”ın ikinci cildinde, Nietzsche şöyle yazar: “Yunanlar Üzerine Yorumlar” – Yunanlar hakkında konuştuğumuzda, bilinçsizce de olsa bugün ve dün hakkında konuşuruz: onların tanıdık tarihi, her zaman yansıttığı şeyin kendisine sahip olmadığı parlatılmış bir aynadır. Böylece, Yunanlar, modern insanın karmaşık ve anlaşılması güç pek çok şeyi anlamasını kolaylaştıran bir aracı olarak hizmet eder.
Wagner Nietzsche’yi tiyatroya yöneltti. O zamana kadar dramaya ilgisi yoktu hata daha sonra onu küçümseyecekti; Ama Wagner‘in döneminde onu Wagner’in gözünden gördü. Atina tragedyası hakkındaki değerlendirmesi tam olarak Wagner‘e aitti ve bunun nedenine ilişkin teorisiWagner’in sözlerinde reddedilen şey mükemmel bir şekilde ifade edilmiştir: “Felsefeye ve Grek sanatının çöküşünden bu yana geçen iki bin yıl sanata aittir. Tragedya, günümüze kadar gelmiştir. Bu sanat özünde Hıristiyanlık dışıdır.”Nietzsche’nin hayatının geri kalanı boyunca koruduğu bu görüştür.
(Hollingdale, 1999: 138-139)
Nietzsche 1872 mektuplarından birinde şöyle yazar:
“Filozof, doğanın atölyesinin kendini ifşa etmesidir – filozof ve sanatçı doğanın ticari sırlarını anlatır. Filozofun ve sanatçının alanı, çağdaş tarihin kargaşasının üzerinde, ihtiyacın ötesinde var olur. Filozof zamanın tekerleğindeki fren pabucudur. Filozoflar büyük tehlike zamanlarında ortaya çıkarlar – tekerlek daha hızlı dönmeye devam ettiğinde – onlar ve sanat kaybolan mitin yerini alır. Ancak zamanlarının çok ötesine fırlatılırlar, çünkü çağdaşlarının dikkatini ancak çok yavaş çekerler. Yine de bu ‘yukarıda’ ve ‘ötesinde’, basit bir kayıtsızlık ya da ‘kargaşa’ karşısında bir tür saflık değildir Aksine, açığa çıkan ticari sırlar aslında bu ‘kargaşanın’ iç anlamı ya da yapısıdır. Sadece filozofun ya da sanatçının işlevleri şimdiki zamanda kendilerini tüketmez. Dolayısıyla açık görüşlü tefekkür, filozofun ya da sanatçının kendi gününün ciddi sorunlarıyla uğraşmasını sağlayan bir araçtır.”
Nietzsche, vatanseverlik ile ‘estetik kendine düşkünlük’ ya da ciddiyet ile oyunu birbirine zıt şeyler olarak görmememiz gerektiğini savunabilir. Her durumda, ikincisi birincisinin dolaylı ama nihayetinde daha başarılı bir modudur. Benzer şekilde, antik Yunan tragedyasının tarihsel olarak incelenmesi, çağdaş kültürel ihtiyaçları anlamanın en iyi yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Yunanlar, ‘modern’ olan hakkında başka türlü erişilemeyecek olan bir şeyi anlamaya ve ifade etmeye izin veren hayati bir yorumlayıcı dolambaçlı yolu temsil edebilirler.
Nietzsche burada dikkati bu kitabın temel kaygısına, ‘sanatın bu yaşamın en yüce görevi ve gerçek metafizik etkinliği olduğu inancına’ yönlendirir. Nietzsche, sanatı ‘eğlenceli bir yan gösteri’ olarak marjinal konumundan çıkararak, Fransız karşıtı çağdaş kültür tartışmalarının merkezine taşır ve dönemin savaşçı propagandasının milliyetçi korosuna katılmaktan ziyade ulusal yenilenmeye daha alt düzeyde katkıda bulunmayı umar. Bu dört kavram, Nietzsche’nin bu kitaptaki amaç ve yöntemlerini anlamak açısından önemlidir.
Kaynakça
Burnham D. (2010),.Nietzsche’s the Birth of Tragedy. Londra: Continuum International Publishing Group,
Hollingdale R.J. (1999). Nietzsche. The Man and his Philosophy, Cambridge: Cambridge
Kaufmann Walter A. (1974). Nietzsche: Philosopher, Psychologist, Antichrist, Princeton, NJ: Princeton University Press