Jung’un Kırmızı Kitap’ı 2009’da basıldıktan sonra büyük yankı uyandırdı. Ancak pandemi döneminde yayınlanan Kara kitaplar gölgede kaldı. Biraz Kara Kitaplar ve Kırmızı Kitap arasındaki benzerlik ve farklılıklara bakalım.
Robert Segal Kırmızı Kitap’ın yorumunda “Sallantılı bir zeminde ilerliyoruz.” derken Stantan Marlan, Jung’un çalışmasının Nietzsche’nin Zarathustra’sı, St. Augustine’nin İtiraflar’ı, Dante’nin İlahi Komedya’sı, Goethe’nin Faust’una benzetildiğini ifade eder. Buna karşılık Paul Bishop ise ismi geçen klasiklerin bir edebiyat eseri olduğunu, Kırmızı Kitap’taki dağınık giden akıştan farklı olduğunu söyler (Bishop, 2022, s.2) Klasik edebiyat eserleri, orijinal, tutarlı fikirler barındırırken, Jung’un Kırmızı Kitap’ı kendi içindeki dengesizliğinde bir denge vardır. Şöyle ki, birbirinden bağımsız zıtlıklar ve birbirinden bağımsız tutarlılıklar barındırırken, bu tutarsızlıkların bizi üçüncü bir kombinasyonun varlığına götürdüğü bir algımız oluşur.
Jung Iamblichus’un On the Mysteries eserini okumuş ve etkisi altında kalmıştır. Iamblichus’un ve Jung’un sıradan insanın fantezi ve hayal gücü üzerine fantezilerin “bilincin tamamen devre dışı olduğu”na yönelik iddiaları olanlar olmuştur. Ancak Kingsley, Iamblichus’un ve Jung’un bahsetteği iki çeşit hayal gücücünün üzerinde durulması gerektiğini ifade eder. Farklı “hayal gücü” kullanım şekillerinden birisine örnek olarak, Goethe’nin eserlerini yazarken “tuhaf bir alışkanlık”la eserlerinde yazdığı karakterlerlerle konuşmasını, onları karşısına oturtup derin diyaloglara girmesini gösterebiliriz. Bu bağlamda Goethe’nin Faust’u, Nietzsche’nin İnsanca Pek İnsanca eseri ve Jung’un Kırmızı Kitap’ı “spiritüel bir deney” olarak değerlendirilebilir.
Kırmızı Kitap’ın editörü Sonu Shamdasani kolektif bilinç dışını içsel bir kütüphane olarak değerlendirir. Jung da Dante’nin İlahi Komedyası’nın, Goethe’nin Faust’unun ikinci yarısının, Blake ve Wagner’in yaratımlarının, Nietzsche’nin Zarahustrası’daki Dİyonizyen deneyiminin “görüsel yaratım” olduğunu söyler. Jung için bu tarz yaratım “bilinç dışıyla karşılaşma” dır. Tıpkı Kara Kitaplar’da ve Kırmızı Kitap’taki yaratım şekli gibi.
İster Jung’un ister başka duayenlerin eserleri olsun, hepsini onlar yarattı şeklinde yanlış bir algıya sahip oluyoruz. Bu “çağın tini”nin bize dayattığı “sen Tanrı’sın” yaratansın algısının bir parçası olduğu kanaatindeyim. Aslına bakarsak bu durum, Musa’yı “Tanrı’nın Yasaları”nın mucidi, peygamberleri harika fikirleri olan ahlak felsefecileri gibi görmekle birdir. Arketipsel enerji alanın maddeyle kendini ifade ettiği bilimsel gerçeğini göz önüne alırsak, tüm bilgilerin insanın düşünme yeteneği olmadan önce bile var olduğunu algılayabiliriz diye düşünüyorum. Bu gerçek bize Schelling’in “Doğa Felsefesi” eserine “natura naturan” ifadesini kullanarak başladığını hatırlatır. Bu latince ifade “doğa kendisini kendisinden doğurur.” anlamına gelmektedir.
Kaynakça
Bishop, P. (2021, December 2). Le rouge et le noir. International Journal of Jungian Studies, 14(2), 147-181. https://doi.org/10.1163/19409060-bja10019
Hillman, J., & Shamdasani, S. (2013). Lament of the dead: Psychology after Jung’s red book. W. W. Norton.