(Alıntılar), Kırmızı Kitap, Kaknüs Yayınları, Sayfa 95 – 97
Kırmızı Kitap’ın ilk paragrafı Yeşaya (53:1-4’ten) “Yeşaya dedi ki: Vaazımıza kim inandı ve Rabb’in gücü kime göründü? O Rabb’in önünde bir fidan gibi ve kurak topraktaki bir kök gibi serpil di. Güzellikten yana bir biçimi yoktu; onu gördük, ama bizi çeken bir görünüşü yoktu. Hor görüldü ve reddedildi, azap ve keder doluydu. O denli hor görüldü ki ondan yüz çevirdik ve ona değer vermedik. Aslında o bizim kederimizi sırtlamış, bizim azabımızı yüklenmişti. Oysa biz onu helalı, Tanrı nın ezip cezalandırdığı biri olarak gördük. (Yeşaya 5 3:1 -4)] [Çünkü bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek ve iktidar onun omuzlarında olacak; adı Harika, Öğütçü, Kahraman, Sonrasız Baba, Barış Prensi olacak. (Yeşaya 9:6)] 3
Jung’un Kırmızı Kitap dönemi boyunca dönüşümlü olarak benimsediği ve reddettiği bir çağrıdır bu. (LN, s.95). Bu alıntı, Yeşaya Kitabı’nın 53. Bölümü’nün 1-4. ayetinden gelmektedir ve Jung’un kendi eseri olan “Kırmızı Kitap” veya “Liber Novus” üzerine bir yorum sunmaktadır. Jung’un hayatındaki dönüm noktalarından biri olan bu alıntı, onun kehanetle ve kendi çağrısının doğasıyla olan ilişkisini açıklar. Jung, “Kırmızı Kitap” dönemi boyunca bu çağrıyı dönüşümlü olarak benimser ve reddeder. Bu, Jung’un kişisel ve ruhsal gelişimi açısından önemli bir süreçtir ve “Kırmızı Kitap”taki deneyimlerinin derinliğini ve karmaşıklığını yansıtır. Jung’un yaşadığı bu iç çatışma, onun kendini ve çağrısını anlama yolculuğunun bir parçasıdır ve sonunda onun analitik psikoloji ve ruhsal keşif alanındaki katkılarını şekillendirir.
Yeşaya kitabı, Yahudi geleneğinde ve Hristiyan teolojisinde peygamberlik literatürünün önemli bir parçasıdır. Yeşaya’nın mesajları, Tanrı’nın halkına olan sevgisini, onları disipline etme yollarını ve nihai kurtuluşu vaat eder. Hristiyanlıkta ise bu pasajlar, özellikle Mesih’in gelişi ve İsa’nın rolüne dair kehanetler olarak yorumlanır.Jung bu başlangıçla insanın düşmüşlüğü, acı çekişi ve kurtuluş umuduyla ilgili derin mesajlar barındıran inanışı başlatır.
Jung’un yaptığı İkinci alıntı (Yeşaya 9:6) “Bize bir çocuk doğuyor” diye başlar
Bu alıntı, Jung’un eserlerinde sıkça karşılaşılan sembolizmi yansıtır. “Bize bir çocuk doğuyor” ifadesi, Mesih’in gelişini ve kurtuluşun müjdesini temsil ederken, Jung’un eserlerinde bu sembolik ifade, yaratıcılığın ve yenilenmenin sembolü olarak da kullanılır. “Kırmızı Kitap“ta Jung, yaratıcı potansiyelin ve kişisel dönüşümün sembolizmi üzerine derinlemesine çalışır ve bunun sonucunda bir dizi yeni “Tanrı” figürü ortaya çıkar.
Jung’un “Kırmızı Kitap“taki bu yeni Tanrı figürleri, insanın içsel dünyasında bulunan çeşitli arketipik güçlerin ve sembollerin temsilleridir. Bu figürler, kişisel dönüşüm sürecinde insanın içsel yolculuğunu rehberlik eden ve destekleyen farklı ruhsal enerjileri ve potansiyelleri yansıtır. Jung’un bu yeni Tanrı figürleri üzerindeki çalışması, onun analitik psikoloji teorisini ve ruhsal keşif metodolojisini derinleştirir ve genişletir. Ayrıca Mesih kavramının ötesine geçerek, insanın içsel dünyasındaki yaratıcı potansiyeli ve kişisel dönüşümünü vurguladığını gösterir.
“Ve Söz beden aldı ve aramızda yaşadı” diye başlayan üçüncü alıntı (Yuhanna 1:14),
Bu alıntı, Yuhanna İncili’nin 1. Bölümü’nün 14. ayetinden gelmektedir. Jung’un kavramsal evriminde bu alıntının önemi büyüktür. Bu alıntı, Jung’un Tanrı’nın insan bedeni içinde somutlaştığı fikrini duyurur. Liber Novus’ta, Jung Tanrı’nın ne olduğunu derinlemesine anlayarak ve onunla derin bir ilişki kurarak, Tanrı’nın gerçek doğasını keşfetmeye başlar. Jung, bu keşif sürecinde Tanrı’yı “Benlik” olarak adlandırır. Bu, Jung’un Tanrı kavramına getirdiği derin psikolojik ve metafiziksel anlayışı yansıtır ve insanın iç dünyasındaki derin manevi boyutları keşfetme çabasını temsil eder. Jung’un kendi kişisel deneyimleri ve analitik psikolojideki gelişmeleri, Tanrı’nın doğasını anlama ve anlamlandırma sürecini şekillendirir ve onu “Benlik” kavramıyla ilişkilendirir.
Derinliklerin tini anlayışımı ve bütün bilgimi aldı ve onları açıkla namaz ve paradokslu olanın hizmetine verdi. Beni onun hizmetinde olmayan, yani anlam ve anlamsızın birbiri içinde erimesine ve böylece yüce anlamı oluşturmasına hizmet etmeyen şeyler üzerine konuşmak tan ve yazmaktan mahrum etti.
Psikolojide bilinç dışı, kişinin farkında olmadığı, ancak düşünce ve davranışlarını etkileyen gizli zihinsel süreçleri ifade eder. Derinliklerin tini burada kolektif ve kişisel bilinç dışının temsilidir.
Kişinin bilgi ve anlayışı, bilinçli zihinde yer alır. Ancak, bilinç dışı bu bilgiyi alıp yeniden şekillendirir. Bilinç dışının, çoğu zaman rasyonel açıklamalara uymayan, paradoksal ve gizemli doğasına vurgu yapılır. Bilinçli bir şekilde bir karar verdiğimizi sansak da çoğu zaman bilinç dışımızın hatta kolektif bilinçte var olan arketipsel enerjilerin etkisi altında kalarak hareket ederiz.
Anlam Bilincin (farkındalık düzeyinin) yapılandırdığı mantıklı ve belirgin kavramlar ve düşünceler, anlamsızlık ise bilinç dışının kaotik ve mantıksız doğasını temsil eder. Medeni insan anlamlı olana bağlı kalarak anlamsızı karanlığa yani bilinç dışına hapseder. Çünkü anlamsız olan bireyin toplum içinde var olması ve onaylanması için çoğu zaman tehlike arz eder. Ancak bilinç ve bilinçdışının etkileşimi, yani rasyonel ve irrasyonelin bir araya gelerek daha derin ve yüce bir anlam oluşturması gerekir. Bu, Jung’un bireyleşme kavramının kendisidir. Birey, bilinç ile bilinçdışının bütünleşmesini sağladığında daha bütünlüklü bir kişilik geliştirir.
Derinliklerin tini (bilinçdışı), kişinin tüm bilgi ve anlayışını (bilinç) alıp açıklanamaz ve paradokslu olanın hizmetine vermiştir. Bu durum, bireyin bilinçli ve mantıklı dünyasının, bilinçdışı ve irrasyonel dünyası ile birleşerek daha derin, karmaşık ve bazen paradoksal bir anlam oluşturması sürecidir. Paradokslar “Yüce Anlam” ın oluşması yönünde psişe için gereken malzemedir.
Bilinçdışının bu açıklanamaz ve paradoksal doğası, kişinin yüzeysel ve sıradan konuları bir kenara bırakıp daha derin anlam arayışlarına yönelmesine neden olur. Bilinç ve bilinçdışı arasındaki etkileşim, bireyin daha derin bir anlam arayışına girmesine, bu arayışta anlam ve anlamsızlığın birleşerek yeni bir anlayış oluşturmasına zemin hazırlar.