Arketipler, tüm insanlar için ortak, doğuştan her bireyi etkisi altında kaldığı, kişisel, kültürel ve kolektif bilinç dışında var olan morfik enerji alanlarıdır. Arketipleri bilinçli olarak deneyimlemek ve yaşamak mümkün değildir. Arketipler yüzyıllardır coğrafi ve evrensel ölçekte bireyleri etkisi altına alarak düşünce, duygu ve davranışlarını şekillendirmektedir. Toplulukları bir şeyler yapmaya zorlayan güçleri vardır. Sembollerle ve ritüellerle insanı ele geçiren bu enerji alanlarının dinlerin ve kültürlerin gelişiminde büyük etkileri olduğu kadar bireyin sıradan yaşantısını da etkileyen psişik enerji alanlarıdır. Bu yazıda arketipsel alanların psişe dinamiklerindeki fonksiyonu, bireyin duygularını ve düşüncelerini kontrol altına alarak belli patenlerde davranış ve seçimlerine nasıl yön verebildiklerini inceleyeceğiz.
Arketipler ve Madde
Evrenin hafızasında dünyanın oluşumundan bu yana var olan arketipsel alanlar kendilerini ifade edebilmek için maddeye gereksinim duyar. Alanı temsil eden ve alanın sürekliliğini sağlayan paternlere bir süreliğine de olsa sadık kalabilecek bir madde ortaya çıktığında, alan tüm enerjisini yani potansiyeli ortaya koyacak nesneye kavuşmuş olur. Bu nesne bir bitki, hayvan ya da insan olabilir.
Arketiplerin var olmadığını iddia etmek, bir kedinin ve kuşun içgüdülerini ve davranış paternlerini sadece anne ve babasından aldığını söylemek, ya da her insanın doğumundan itibaren yaptığı seçim ve davranışlarını anne ve babasından öğrendiğini iddia etmek, güneşin her gün doğudan doğup batıdan batmayı yeniden öğrendiğini iddia etmekle aynıdır. Her canlı varlığını sürdürebilmek için belirli davranış ve seçimleri tekrar eder.
Biyolog ve biyoimyager, Cambridge ve Harvard Üniversitelerinde öğretim görevlisi olan Rupert Sheldrake’in de belirttiği gibi, “Morfik rezonans, benzer şeylerin zaman ve mekândan bağımsız olarak birbirlerine etki edebileceği bir prensiptir. Bu, doğada kendini tekrar eden bir hafıza biçimidir.” (1981, s. 96).
Psişede Komplekslerin Şekillenmesi
Evlenmek, doğurmak, memeye gitmek, hayatta kalmak gibi evrensel güdüler kadar, bireyin kişisel hayatını şekillendirecek seçimleri yapmasına sebep olan kişiye özel güdülenmeler kişinin etkisinde olduğu dominant arketipsel alanların varlığını gösterir. Madde hazır olduğunda bir arketipsel alan kendini ifade edebilecek bir enerji alanı bulmuş olur. Kişinin bu alana ait bireysel deneyimleri şekillendikçe ve çoğaldıkça alanın etkisi daha güçlü bir hale gelir. Çünkü birey kendine has deneyimleriyle alana ayak izlerini bırakmaya başlar. Örneğin, Anne ve babanın etkisi altında olduğu arketipsel alan dinamiklerinin etkisiyle de “görünmezlik” arketipsel alanın etkisinde olan bir kişi, bu alana özel döngüleri yaşayacaktır. Hatırlanmama, bir grubun içinde görülmeme, ön plana çıkmaktan çekinme, potansiyelinin görünmesinden korkma ve bunun gibi davranışlar bireyi bu alanda tutacak seçimler yapmaya sürükler ve alanı stabil hale getirir. Ya da “yetim” arketipsel alanına doğmuş bir kişi, terk edilme, terk etme, temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, kurtarıcı arayışında olan bir kurban olma gibi tekrar eden davranış ve seçimlerinin döngüsünde bir hayat yaşayabilir.
Bireyin yaşantısı, deneyimleri ve travmalarıyla şekillendikçe kişi yaşantısına, olaylara ve insanlara bu sis perdesinden bakmaya başlar. Zamanla arketiplerin enerjisel güçleri arttıkça arketipler “tanrılığını” ilan ederler. Carl “Arketipler, aynı zamanda psişik enerjinin odaklarıdır ve onların hareketi, bilinçli yaşantının gidişatını belirler” (Jung, 1969, s. 264). Kişi artık neyi neden yaşadığını ayrıştırıp olayları neden ve sonuçları bağlantılayamayacak kadar etki altına girerek bir arketipsel alanla bilinçli yaşantısında özdeşleşir. Ancak tam zıttı olan alanı bilinç dışına bastırır. Psişe bütünlenme yönündeki bu çabası bu “ikiliği” kabul etmeyerek bastırılan, reddedilen içeriği bir başkasına yansıtarak kişinin bireyleşme sürecine etki etmeye başlar. Yani Benlik devreye “arketipsel transformasyon” sokar.
Bireyleşme Sürecinde Arketipsel Alanların Dönüşümü
Arketipler, evrensel ve kültürel mitleri yaratır. Tarihin en başından bu yana insan var oluşunu anlamlandırmak için mitler ve mitolojik hikayeler yaratmıştır. Analitik Psikolojinin kurucusu psikanalist Carl Gustav Jung, mitlerin ve mitolojik hikayelerdeki karakterlerin her birinin kişisel bilinç dışında bir arketipin, dolayısıyla da bir kompleksin temsilcisi olduğunu keşfetmiştir. Yani, arketipler, insanın bireysel deneyimleriyle kendini belirgin hale getirmeye başlayan psişik enerji alanlarıdır ve kendilerine has dinamikleri vardır. Bu nedenle her arketipsel alan birer “mit” üretir.
Jung’a göre bireyin görevi mevcut arketipsel güçleri ortaya çıkartarak kendi bireyleşme sürecini başlatması etik bir sorumluluktur. Kolektif bilinç dışında var olan ve kişisel bilinç dışımızı ve bilincimizi etkisi altına alan arketipler, kimliklerimizi, ilişkilerimizi ve dünya görüşümüzü şekillendirir. Arketipler, toplum ve kültürümüze katkıda bulunan inanç sistemlerini ve mitleri besler. Örneğin, “baba” arketipi, otorite, koruma ve rehberlikle ilişkilendirilir ve bu kavramlar birçok toplumun sosyal yapılarına yansır. Carl Jung’un da dediği gibi, “Arketipler bilinç ile bilinçdışı arasında köprü kurar ve insan yaşamının türlü yönlerini anlamlandırmamıza yardımcı olur” (Jung, 1961, s. 59). Bundan da öte, arketipler her birimizin yaşantısındaki temel alanlar olan özel ve profesyonel ilişkilerin, para, maddiyat, cinsellik, sağlık gibi alanların enerjilerini yönetirler. Arketipler, insan bilincinin evrensel ve derin bir parçasını temsil eder. Tesirinde olduğumuz arketipleri bilincimize getirmek insanların hayatlarını anlamlandırmalarına, kendilerini keşfetmelerine ve başkalarıyla iletişim kurmalarına yardımcı olur.
Bir sonraki yazımda bu soruların yanıtlarını vermeye gayret edeceğim; Arketipsel alanların işleyişini anlayarak yaşantımıza, rüyalarımıza, başımıza gelen olaylara bakış açımızı değiştirmemiz nasıl mümkün? Kolektiften gelen imgeler bize ne anlatır? Daha da ötesi, içinde bulunduğumuz arketipsel alanların ve yaşadığımız paternlerin farkına varmamız yaşantımızı şekillendirebilmemiz nasıl mümkün?
Kaynakça
Jung, C. G. (1969). *The Archetypes and The Collective Unconscious*. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Jung, C. G. (1961). *Memories, Dreams, Reflections*. New York, NY: Random House.
Sheldrake, R. (1981). *A New Science of Life: The Hypothesis of Formative Causation*. Los Angeles, California: Tarcher.