Jung’un “Objektif Psişe ve Psişedeki Arketipsel Yapılar” ı keşfetmesi ile “Madde ve Psişe’nin sonsuz birlikteliği anlam kazanmış, Fiziksel Dünya ve Kolektif Bilinç Dışı arasında derin bir bağ olduğu ortaya çıkmıştır. Jungiyen psikanalist Robert Johnson, seri içerikli bu 3 kitabında Anima ve Animus kolektif arketipsel alanların kişisel bilinç dışımıza ne denli etkisi altında olduğumuzu bize anlatmaya çalışır.
Kitap analizi sürecinde komplekslerimizi temsil eden Tanrı ve Tanrıçaların alanına giriyoruz. Psişe dinamikleri çerçevesinde (Amima-Animus-Benlik-Gölge-Ego) komplekslerimizi temsil eden mitolojik hikayelerin açılımıyla yani kitap içeriğiyle bağlantılı olarak sürer.
İnsan bedeni, zihni ve ruhu ile arketipler canlı hale gelir. Ancak yaşam deneyimlerimizle ve travmatik deneyimlerle arketipsel bakmayı unuturuz. Bu durum bizi arketipsel alanın içine hapseder ve savunma mekanizmalarımıza bağımlı hale getirir. Bu süreçte, ilişkilerimize özel bir mercekten değil, nesnel ve arketipsel alandan bakmayı öğrenerek kendimizi ve ilişkide olduğumuz insanları gözlemlemeyi öğreniyoruz.