Ariadne, Kral Minos ve Güneş tanrısı Helios’un Güneşin Kızı adı verilmiş ölümlü Pasiphea’nın kızıdır. İsmi “kutsal ve saf olan” anlamına gelir.
Kral Minos tahta çıkmak isterken 3 kardeş arasında taht kavgası olur. Mİnos kardeşlerine karşı bir üstünlük savaşı içindedir. Kardeşlerine onlardan üstün olduğunu ispatlamak için “Denizden bir boğa çıkacak ve boğayı gördüğünüzde tanrıların benden yana olduğunu anlayacaksınız!” der. Poseidon Minos kralının sözlerini duyar ve ona bir boğa armağan eder. Yalnız tek bir şartı vardır, o boğayı Poseidon için kurban edecektir. Kral Minos bembeyaz boğayı gördüğünde güzelliğine hayran kalır, onu kurban etmek istemez ve kendi sürüsünde damızlık olarak kullanmaya başlar. Kendisine hediye edilen boğanın yerine, kendi boğalarından birini kurban eder. Tanrılar bunu anladığında çok öfkelenirler. Boğa kontrolden çıkar ve şehri dama duman eder.
Tanrılar kral Minos’u cezalandırmaya karar verirler ve Minos’un karısı Pasiphea’yı boğaya aşık ederler. Minos’un karısı inek kılığına girerek boğayla çiftleşir. İkisinin aşkından Minator adında bir ucube doğar. Yarı insan yarı hayvan formundadır. Kral Minos, bu canavarı saklamak için mimar Daidalos’a bir labirent inşaa ettirir ve Minator’u oraya hapseder. Minator için düzenli olarak genç kız ve erkekler kurban edilir.
Bu duruma çok üzülen Ariadne, babasını Mitanor’u öldürmesi için ikna eder. Bunun için aşık olduğu Theseus’a bir teklifte bulunur. Theseus, Minator’u öldürdükten sonra yolu bulabilmesi için labirentte Ariadne’nin elinde tuttuğu bir iple inecek ve ipi takip ederek geri dönecektir. Theseus Minator’u öldürmeyi ve geri dönmeyi başarır.
Ariadne Theseus’la evlenmeyi hayal etse de Theseus bindikleri gemi bir adaya yanaştığında Ariadneyi orada bırakarak kaçar.
Kral Minos, şişemizde bilinç dışında kalmış zorba eril fonksiyonu temsil eder. Bilgeleri, yaşlıları dinlemeyen yanımızdır. Baba ve anneyi reddettiğimizde onlar bilincimize gelemeyen eril ve dişil fonksiyonlarımız haline gelir. Yıkıcı eril yanımız güç peşinde koşarken dişil yanımızın özelliği olan ilişki/empati kurma alanımız işlevsiz hale gelir. İçimizdeki anti-kahraman “gölge” hakimiyeti ele geçirir.
Ödülü ele geçirip sadece kendine saklayanın durumunu J. Campbell şöyle ifade eder, “Boğayı kurban etmeni özünde kişinin kendi çıkarını feda etmesi vardır.” Bilinçli yaşantımızda ısrarla tutunduğumuz hiç bir şey tamamen bize ait değildir.Herhangi bir konudaki takıntımız, mükemmeliyetçiliğimiz ve kontrolcülüğümüz hem kendimizle hem de başkalarıyla olan ilişkimizde yıkıcıdır. Sabit tutum ve inançlarımızdan fedakarlık yapmak, egonun Benliğin tamamlanma yönündeki çabasına kapıyı açması, tek gücün kendisi olmadığını kabul etmeye başlaması demektir.
Minataur yarı hayvan yarı insan formuyla hayvansal içgüdüleri olan insanı sembolize eder. İnsan hem medeniyete hem de doğaya aittir. İnsan olduğunu unutmanın bedeli yıkımla sonuçlanır. Tıpkı Minataur’un Minos kentini tarumar etmesi gibi, egonun tek yanlı tutumunun sonu, Benliğin telafi mekanizması devreye sokmasıyla sonuçlanır.
Minos’un Poseidon’un armağan ettiği boğaya hakim olma arzusu, tanrısal bilgiyi elinde tutma arzusudur. Arketipler tanrısal alanlardır ve kutsal niteliktedir. Tek bir kişinin hakimiyetinde asla olamazlar. Böyle bir talep, tanrıların öc almasıyla sonuçlanır. Yani, tanrısal alanlar olan arketiplerle bağlantılı olan komplekslerimiz bizi yıkıma götürür.