Dış dünya ile ilişkimiz, kişisel ilişkilerimiz ve insan psişesi, giderek “yaşamda kalma” çabasına bağımlı hale gelmiştir. Ailelerimiz, ilişkilerimiz ve öznel davranışlarımızla ilgili yargılara sahibiz. Hayatımızı bozmadan sürdürebilmek için deneyimlerimizi depoladığımız psişik bir alana sahip oluruz. Ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü referans alarak doğru ve yanlışları belirliyor, hayatımızı buna göre tasarlıyoruz.
Neyse ki kişisel algılarımızın ötesinde, var olan gerçeği anlamamıza olanak tanıyan çok daha büyük ve engin bir kaynak bulunmaktadır. Jung, “Ruhun kaybolmuş veya yörüngeden çıkmış olması, daha büyük bir gerçekliğin parçası olduğumuzu fark etmemize yol açar” der (Jung, 1969). Rüya analizi sürecinde dünyevi yaşamın var olan tek gerçek olmadığını, çok daha büyük bir alanın ufak bir parçası olduğunu anlamaya başlarız. Sonsuz olanı geçici olan içerisinde deneyimleme şansına sahip oluruz.
Rüya analizi eğitimi sürecinde, başta Carl Jung olmak üzere, Jungiyen psikanalistler Dr. Erich Neumann ve Dr. Yoram Kauffmann’ın eşsiz yaklaşımlarının sentezleri kullanılır. Neumann, “Rüyalar, bilinçdışının derinliklerinden gelen mesajları taşır ve ruhun dönüşümüne hizmet eder” demiştir (Neumann, 1990).
Dr. Kaufmann’ın çalışmaları, zihnimizin yaşamın anlamını algılayamayacağı bir ruh merkezi alanına götürür. Rüya Okulu’nda öğreneceğimiz ilk şey, imgeler hakkında yorum yapmamak, imgenin asıl mesajını iletebilmesi için “çevirisini” yapmaktır. Kauffmann’a göre, “Rüya imgeleri ve sembolleri, objektif psişeden gelir ve imgelerin ontolojik olarak incelenmesi gerekir” (Kauffmann, 2009).
Bu, kişisel çağrışımların önemsiz olduğu anlamına gelmez; bireyin imgeyle olan ilişkisini ve oryantasyonunu anlamak için gereklidir. Doğanın döngüleri, insan yaşamının döngüleridir ve bu anlayışı insan yaşam döngüsünde de geliştirmemiz gerekir. Sonbaharın geldiğini yaprakların solmasından, akşam serinliğinden, doğanın üretiminin yavaşlamasından anlarız. Aynı anlayışı, insanın yaşam döngüsünün içinde de geliştirmemiz gerekir. Bir insanın da yaşamının sonbaharı vardır. Doğanın döngüleri, insan yaşamının döngüleridir.
Hillman, “Doğa ve insan yaşamı, sürekli bir dönüşüm içindedir” der (Hillman, 1975).
Asıl görevimiz, rüyalarda gelen imgelere anlam vermek değil, bu imgenin özündeki anlamı keşfetmektir. Jung, “Arketipler, kendine has eğilimleri ve ihtiyaçları olan alanlardır” der (Jung, 1969). Arketiplerin alanı, egonun olmadığı, kişinin sınırlarını aşan bir alandır. “Objektif psişe, kişiler üstü olanı, yani bireysel deneyimi aşan bir benlik alanını ifade eder” (Jung, 1969).
Jung’un objektif psişe tabiri, kişiler üstü olanı yani bireysel deneyimi aşan bir Benlik alanını ifade eder. Jung’un arketipsel yaklaşımı; tıp, terapi, teoloji, fizik, biyoloji, antropoloji, mitoloji ve masal gibi birçok alanı kapsamaktadır. Rüya analizi, imgenin kendini ifade etmesine müdahale etmeden izin vermemiz gerektiğini daima hatırlatmalıdır.
Referanslar
– Hillman, J. (1975). Re-Visioning Psychology. Harper & Row.
– Jung, C. G. (1969). The Archetypes and the Collective Unconscious. Princeton University Press.
– Kauffmann, Y. (2009). The Way of the Image: The Orientational Approach to the Psyche. Zahav Books.
– Neumann, E. (1990). The Origins and History of Consciousness. Princeton University Press.