Ego Ve Benlik
Egonun Güçlü Olması
Ne Anlama Gelir?

Ego ve Benlik arasındaki dengenin sağlanması, tıpkı bedensel gelişimimiz gibi gelişimsel bir süreç izler. Güçlü bir egonun nasıl oluştuğunu anlamak için psişenin dinamiklerini kısmen bilmemiz gerekir. Ego ve Benlik birer arketiptir. Egonun ve Benliğin açılımlarına evrende, rüyalarımızda, aktif imgelem sürecinde ve sıradan yaşantımızda imge ve sembollerle deneyimleriz. Bu bağlamda Ego ve Benliğin tüm kozmik yapılanmada olduğu gibi dual bir yapıya sahip olduğunu ifade etmem yanlış olmaz. Bu makalede, bilincin merkezinde hüküm süren ego ve bilinç ve bilinç dışının bütününü kapsayan Benliğin birbiriyle etkileşiminden doğan “güçlü ego” ya ulaşma sürecinde bahsedeceğim.

Ego bilincin merkeziyken benlik bilinç ve bilinç dışının tamamını kapsayan bir yapıdadır. Yani, gözümüzde bir daire canlandırırsak, Benlik egoyu kapsar şeklinde görebiliriz. Ego da, tıpkı diğer tüm arketipler gibi benliğin hizmetinde bir fonksiyondur. Ancak işlevi tüm diğer tüm arketiplerden daha önemlidir. Yani bilincin merkezi olan egomuz, Benliğin sağ koludur. Ego frontal korteks yani beynin ön lobu dediğimiz alanın hakimiyetindedir. Planlama kategorize etme ayrıştırma bağlantılama gibi işlevlerimizi kullanarak her şeyi sadece düşünerek halledeceğine inanan, insanın medeniyete geçişiyle “ben” yaratma derdinde olan bir yapıdır.

Bunun aksine alt korteks insanda içgüdüsel doğamızla bizim aramızdaki bir köprüdür. Savaş, kaç, don savunma mekanizmaları ile hayatta kalma içgüdülerimizin, kaygı korku endişe kıskanma haset, öfke gibi duygularımızın, “karında hissetme” (gut feeling) dediğimiz sezgilerimizin yani “doğanın” alanıdır. Aynı zamanda yaratıcılığımızın merkezi olan libido/ yaşam enerjimizin kaynağı olan benliğimizle köprüdür. Tanrının varlığını hissettiğimiz tüm doğayla bir ve bütün olduğumuzu bildiğimiz alandır. İlkel insan sadece bu beyin ve psişik mekanizmayla işlerken, bizler artık bu alanımızı bastırma yolunda bir hayat seçmekteyiz.

Medeniyetin insanın psişik yapılanmasını benliğini ikiye bölerek dual bir yapıya sahip olmasından önceki insanın doğayla yani benliğiyle bütünlenmesini anlatmak için Fransız antropolog Levi Bruhl “Mistik Katılım” ifadesini kullanır. Bruhl’a göre Mistik Katılım, bireyin kendisini doğrudan deneyimlediği toplulukla bağlantılıdır. Bu topluluk doğanın ve kabilenin kendisidir. Bu deneyimde ilkel insan, kendisini evrensel bir bütünün parçası olarak hisseder ve kendisi ile çevresi arasında belirgin bir ayrım olmadığına inanır. Bruhl (1938), primitif toplumlarda insanın “ormanın ruhu” olduğuna yani doğadaki tüm nesnelerin bir ruhu olduğuna (kutsal olduklarına) inandıklarını ifade eder. Yani insan kendisi (özne) ile diğeri (nesne) arasında ayırım yapabilecek bilince sahip olmadığından kendisinin de doğanın bir parçası olduğuna inanır. Yani insan Benlikle bir yaşamaktadır. Ego yani bilinç henüz gelişmemiştir. “Kolektif bilinç dışı, insanoğlunun zihinsel yaşamının en eski kısmıdır. Bu bilinç dışı, bireysel deneyimlerden değil, insanlığın tarihinin ve evriminin birikiminden meydana gelir.” (Jung, 1955). Kozmik alandan bakarsak, Benlik dünyanın yaratılmasından bile önce var olan bir arketipken, ego çok yenidir ve hala tüm evrende gelişim halindedir.

Jung’a göre ilkel insanın yaşadığı “Mistik Katılım” fenomenini modern insanın psişe dinamiğine adapte etmiştir. Analitik psikolojide bu psişik aktiviteyi “yansıtmalı özdeşleşme” olarak tanımlar. Örneğin, bir kişi “kurban” rolüyle özdeşleşerek karşındakine “kurtarıcı” rolünü yansıtır. Zıt olarak, kişi kendi parçasını (kurbanı) bir başkasında gören kişi kendini kurtarıcı ilan edebilir. Bir zamanlar “kurban” arketipinin etkisinde kalmış bir kişi bu arketipsel temsili bir zaman sonra karşısındaki kişiye yansıtarak kendisini kurtarıcı ilan edebilir. Birey kendi parçasını bir başkasına yansıttığının bilincinde olmadığından kişi artık hem kurban hem de kurtarıcı olmuştur. Yani, (özne ve nesne) kendisi ve karşısındaki kişi “bir” hale gelir. Aşık olduğumuzda da aynı dinamikler söz konusudur. Karşımızdakinden kendimizi ayıramayız
Doğayla bütün olma evresini psikanalist Melanie Klein’ın (2011), bebeğin kendisinin farkına varmadan evvel kendisinin annesiyle bir olduğunu sanması şeklinde. ifade eder. Bruhl’un mistik katılım, Jung’un yansıtmalı özdeşleşme, Klein’ın bebekle annenin arasındaki aktarım ifadelerinden “Benlikle bir olma” deneyiminin arketipsel bir yapı olduğunu anlayabiliriz.

İnsanın doğa ile bir olduğu dönemden medeniyete geçiş sürecinde hem zihinsel hem de psişik alanda farklılaşmalar başlar. İnsanı doğadan koparan ve “ben ve o” diyerek kişilik yaratma çabasına girmesiyle frontal korteks (ön lob) gelişmeye başlar. Bu süreçte egonun gelişimi ile insan kendini hem doğadan hem de kendi doğasından ayırma sürecine girer. Klein’ın da ifade ettiği gibi, annesiyle benzerliklerini görmesine rağmen kendisindeki farklılıkları fark eder ve kendini “ben ve o” şeklinde ayırır. Kişi kendini ikiye bölmesi Benliğin bilinç ve bilinç dışı olarak ikiye bölünmesidir.

Ego Benlik aksı dediğimizde insanın bu dual yapısından bahsederiz. Egonun çabası düşünerek korkuları alt etmektir. Her şeyi mantığa oturtmaya çalışır. Düşünme egonun tutunduğu alan olduğundan insan düşünerek korkularını yok etme çabasına girmiştir. Yalnız şöyle bir detay vardır, korktuklarımız artık doğadaki aslan ve kaplanlar değil, kendi benlik parçalarımız, potansiyelimizdir. Ancak korkular yok edilemez alt kortexte yani kendi doğamız olan bilinç dışında hapsolur. Psişik alanda bilinç dışında Jung’un “Gölge” olarak ifade ettiği alana benliğimizin diğer yarısıdır. Bu gölge alanımız sadece kişisel bilinç dışımızla bağlantılı değil kolektif bilinç dışındaki tüm arketiplerle bağlantı içerisindedir.

Kendini ikiye bölen insan zaman duygularını da bastırmayı öğrenir. Duygularımız yani hissetme fonksiyonumuz deneyimlerimiz ve travmalarımızla birlikte bilinç dışına gömülür. Olumsuz duyguları hatırlamak istemeyiz. Ancak bastırılan korkular aniden ortaya çıkarak frontal lobun (medeni zihnimizin) bir saniye bu mantıklı değil demesinden çok önce bilinci ele geçirir. İşte bu doğanın yani arketiplerin bireyi ele geçirme şeklidir. Bastırılan içerik mutlaka geri döner ve kısır döngülere neden olur.
Bu durumu, bastırılan doğamızın öcünü almaya gelmesi olarak da ifade edebiliriz.

İşte bu noktada ego benlik aksının dengede olması demek, bireyin yani bilincinin bilinç dışının içeriklerini olarak yönetebilme becerisidir. Egonun da Benliğin de hem yapıcı hem de yıkıcı yönleri vardır. İnsanın her iki uca savrulma potansiyeli vardır. Ego “ben” yaratma derdindeyken Benlik ise kendini “hatırlatma” derdindedir. Ego sadece “ben haklıyım”, “ben biliyorum” dan çıkarak kişisel ve kolektif bilinç dışının potansiyeline kapısını aralar.. Benlik yıkıcıdır. Egonun bildiklerini unutma süreci sancılıdır. “Temel olan her şey Benlik’te gerçekleşir ve ego bir alıcı, izleyici ve verici olarak işlev görür.” (Jung, s.236). Ego sadece gözlemci olmayı kabul ettiğinde dönüşüm başlar. Benlikteki içeriklerle karşılaşan ego önce dağılsa da sonrasında güçlü bir şekilde yeniden yapılanır ve güçlenme sürecine girer. “Bireyleşme süreci, kişinin kendini tanıması, kendi gölgesini ve bilinç dışını kabul etmesiyle tam anlamıyla gerçekleşir” (Jung, 1958). Jung egonun gelişim sürecini “bireyleşme” olarak adlandırır. “Bireyleşme süreci, kişinin kendini tanıması, kendi gölgesini ve bilinç dışını kabul etmesiyle tam anlamıyla gerçekleşir” (Jung, 1958). İlk yarısı sağlıklı bir ego oluşturmaya adanmış olan yaşamın, ikinci yarısı içe doğru gitmeye ve ondan vazgeçmeye yönelik olduğunu vurgular.

Ego ve Benlik yapılanması yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bastırdığımız deneyimlerimizin içinde çok kıymetli potansiyellerim de yatar. Bilincimizin uykuda geçirdiği sürecin gidişatını bozmak isteyen Benliğimizin sesini duymazdan gelmemeliyiz. Ego er ya da geç bu çağırıyı duyacak ve sesin geldiği yöne merakla bakacaktır. Egomuzun, yapılanma sürecine en aktif ve verimli bir şekilde bilinç dışı içeriklere kendini açtığı rüya analizlerinde ve aktif imgelem çalışmaları ardından yapılan analizlerde deneyimlediğimiz üzere ego içsel çağrıyı her zaman duyabilir ve bu çağrı yönünde yeniden yapılanmayı ve güçlenmeyi seçebilir.

Referanslar
Jung, C.G., Mektuplar Cilt II, s. 236

Jung, C.G. (1955). The Collected Works of C. G. Jung, Volume 9, Part 1: The Archetypes and The Collective Unconscious. Princeton University Press.

Jung, C.G. (1958). The Collected Works of C. G. Jung, Volume 11: Psychology and Religion: West and East. Princeton University Press.

Klein, M. (2011, February 28). Envy And Gratitude And Other Works 1946-1963. Random House.

Lévy-Bruhl, L., & Lévyb̂ruhl, L. (1938, January 1). L’expérience mystique et les symboles chez les primitifs.