*Masal, Nilüfer Dinç’in Hz. Hızır Kimdir? adlı kitabındandan bir alıntıdır.
“Oldukça fakir bir adamın üç oğlu vardır. Günün birinde ihtiyar adam ölür. Babalarından miras olarak sadece üç dallı bir incir ağacı kalır. Sırayla ağacın başında nöbet tutmaya başlarlar. Küçük oğlan sırası gelince ağacın yanında üşüyen ak sakallı bir ihtiyar görür. Ceketini verir. Aç olduğunu öğrenince kendi dalındaki incirleri adama verir. Sonra diğer çocukların nöbetinde de ihtiyar karşılarına çıkar, onlar da ihtiyara aynı yardımda bulunurlar. Bunun üzerine ihtiyar çocukların bütün isteklerini yerine getireceğini söyler. Her biri sonunda zengin olup evlenirler. Daha sonra ihtiyar kılık değiştirerek kardeşleri yeniden denemeye gelir. Büyük ve ortanca kardeşin evinden kovulur. Bu meçhul kişi daha zorlayıcı isteklerde bulunsa da küçük olandan yine yardımsever davranış görür. Sonunda kimliğini açıklar, onu daha da ödüllendirir. Diğer kardeşlerin ellerinden servetlerini alır.”
Bu hikayenin arketipsel ve sembolik açılımı bize ne anlatır? Arketipsel psikoloji dahilinde bu hikayeyi incelediğimizde tüm karakterlerin kendimize ait parçalar olduğunu anlarız. Şöyle ki, hikayedeki ihtiyar adam, ayrılmamız gereken yerleşik inançları temsil eder. İhtiyar adamın temsil ettiği alan bireyin erginlenmesi önünde engel teşkil eder. Kişinin ilerlemesini, harekete geçerek dönüşüme girmesini engellemeye çalışan yıkıcı iç sestir. Bu nedenle “ihtiyarın” ölmesi gerekir. Üç oğul bize döngüsel bir sürecin yani arketipsel bir patenin tekrarını anlatır. Yani ailede kırılamamış bir kadersel tekrar vardır. Üçüncü oğul masallarda “çocuk” yani içimizdeki sabit olmayan merakla iletmeye açık olan yanımızdır. Yolculuğa çıkan daima üçüncü çocuktur. Yolculuk dördüncünün gelmesiyle “quaternio” tamamlanacaktır. Bu yolculuk, bizi tamamlanmaya, benliğimizle bütünlenmemize götürecek içsel bir yolculuktur.
Üç dallı incir ağacı açılımına gelirsek incirin insanın evriminde önemli bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Bilim insanı Mike Shanahan bilimsel makalesinde bol enerji yüklü incirin insan beyninin büyümesinde önemli bir rol oynadığını yazar. Eski Mısır ordusu düşmanlarına saldırırken halkın zayıf düşmesi için incir ağaçlarını keserek ilerledikleri bilinir. İncir aynı zamanda cennetten gönderilen bir meyvedir. Yaz kış dayanıklıdır. Eski Yunan Mitolojisinde, Dionysos şaraptan sarhoş olduğu bir anda aşık olduğu güzel periyi incir ağacına dönüştürür. Peri Dionysos’u reddettiği için kendi benlik parçasını reddeden bireyin temsilidir. Bu nedenle ağaca dönüşerek doğaya yani bilinç dışına geri döner. Dionysos, özgürlük ve yaratıcılığın sembolüdür. Dionysos’un Semele’den doğumu, Titanlar tarafından parçalanması ve Rhea ile ikinci kere doğumu, arketipsel ölüm, doğum ve yeniden doğum döngüsüdür. Asya’ya doğru ilerlersek, Hintlilerin “Mahabharata Destanı”nda Tanrılar Tanrısı Vishnu’nun kutsal incir ağacı olduğunu görürüz. Siddhartha’nın Budizm’in temelini oluşturan ilhamları incir ağacının altında otururken aldığı bilinir. Siddhartha dünyaya Buddha olarak “35 yaşında” uyanır. Dolayısıyla incir ağacı bireyin kendine dönüş ve bütünlenişiyle derinden bağlantılı olarak yorumlanır.
Hikayenin geri kalanında kralın büyük ve ortanca çocuğunun varlıklı olduktan sonra ak sakallı ihtiyara yardım etmediğini görüyoruz. Bu iki figür, bireyleşme sürecinde ilerleyen kişinin her an elde ettikleriyle narsistik bir kişiliğe bürünebileceğinin temsilidir. Yani benlikteki parçalarımızı “tamamen sahiplenmemiz” mümkün değildir. Psişe, yani benliğin doğası buna izin vermez. Kişi sahip olduklarını “kendisi” sandığında tanrılaşma isteğinde demektir. Dolayısıyla bu iki kardeş ödülü alamaz, hatta elindeki tüm varlığını ak sakallı “Hızır” alır.
Bilge arketipinin bir imgesi olan Hızır, yıkıcı iç sesimiz olan “abiler”in elindekileri alarak en küçük cocuğun eve ödülle dönebilmesini sağlar. Yani, hayatımızda değişim ve dönüşüm istiyorsak, ölmüş olan kralın sahip olduklarını temsil eden ilk çocuklarının da ölmesi gereklidir. Üçüncü çocuğun ergilenmesi iç ses olmuş ebeveynlerinden kopmasıyla mümkündür. Hızır, antik Yunan’da Hermes’tir. Kahramanın yolculuğunda eşik atlatan arketipik imgedir. Psişe’de Benlikten gelen yardımı/haberciyi temsil eder. Ego çaresiz kaldığında Benlik bu sesi duyar ve yardıma koşar. Hızır, bütünlenme ve dairenin tamamlanmasıdır.