İnsanın iç dünyasını ve toplumsal yapıyı anlamak, insan bilimlerinin temel hedeflerinden biridir. Bu hedef doğrultusunda, antropolog Lévy Bruhl’un mistik katılım kavramı ve psikolog Carl Jung’un arketip teorisi, derinlik psikolojisi ve sosyal bilimlerde önemli birer kavram olarak ortaya çıkmıştır.
Lévy Bruhl, mistik katılım kavramını antropolojik çalışmalarında kullanarak kültürel fenomenleri anlamaya ve açıklamaya çalışmıştır. Mistik katılım, bireyin kendisini doğrudan bir kültürel pratik veya sembolizm içinde bulduğu deneyimi ifade eder. Bu deneyimde birey, kendisini evrensel bir bütünün parçası olarak hisseder ve kendisi ile çevresi arasında belirgin bir ayrım olmadığına inanır. Bruhl, mistik katılım kavramını özellikle ritüel, mitoloji ve sembolizm üzerinden analiz ederek toplumların düşünsel yapılarını anlamada önemli bir araç olarak kullanmıştır.
Antropolog Lévy Bruhl (1938), primitif toplumlarda insanın “ormanın ruhu” olduğuna yani doğadaki tüm nesnelerin bir ruhu olduğuna (kutsal olduklarına) inandıklarını ifade eder. Yani insan kendisi (özne) ile diğeri (nesne) arasında ayırım yapabilecek bilince sahip olmadığından kendisinin de doğanın bir parçası olduğuna inandığını söyler.
Jung’a göre ilkel insan medeni insandan farklı olsa da, ilkel insanın yaşadığı “mistik katılım” fenomenini modern insanın psişe dinamiğine adapte etmiştir. Jung analitik psikolojide bu psişik aktiviteyi “yansıtmalı özdeşleşme” olarak tanımlar. Örneğin, bir kişi “kurban” rolüyle özdeşleşerek karşındakine “kurtarıcı” rolünü yansıtabilir. Bu durumu Melanie Klein (1946-1963) farklı şekilde ifade eder; Kişi daha erken yaşlarda benliğini ikiye böler benliğinin bir parçasını karşındakine yansıtırken diğeriyle de özdeşleştiğine yönelik ifadesini akla getirir. Deminki örneğe zıt olarak, kendi parçasını (kurbanı) bir başkasında gören kişi kendini kurtarıcı ilan edebilir. Bir zamanlar “kurban” arketipinin etkisinde kalmış bir kişi bu arketipsel temsili bir zaman sonra karşısındaki kişiye yansıtarak kendisini kurtarıcı ilan edebilir. Birey kendi parçasını bir başkasına yansıttığının bilincinde olmadığından kişi artık hem kurban hem de kurtarıcı olmuştur. Yani, (özne ve nesne) kendisi ve karşısındaki kişi “bir” hale gelir.
Kolektif bilinç dışındaki arketipler bazen okuduğumuz bir kitapta, bazen izlediğimiz bir filmde bir karakter, eşya, mekan veya basit bir sembol içimizde tamamlamak istediğimiz parçamızı fark etmemiz için asla tesadüf denmeyecek şekilde bize Jung’un senkronisite olarak ifade ettiği “eşzamanlılıklarla” kendini gösterir.
Arketipsel alanlar rüyalarda ve dış dünyada karşımıza imgelerle sembollerle ortaya çıkar. Rüyada ve bilinçli yaşantımızda karşımıza çıkan her insan ve başımıza gelen olaylar, arketipsel bir alanın temsili olan birer imgedir. Arketipsel alanlar “maddeyle” kendilerini görünür hale getirirler. Morfogenetik, kuantum alan teorisyeni Rupert Sheldrake’in (1981) “Alan maddeden çok önce oluşur.” ifadesiyle, arketipsel alanların, alanın enerjisini taşıyabilecek bir maddeye (kişi ve olaylar) tutundukları yönünde bir anlayışa sahip olabiliriz. Dolayısıyla, iki kişinin karşılaşması tesadüfi bir karşılaşmanın ötesinde, bu karşılaşmadan çok önce açılmış olan arketipsel alanların birbiriyle etkileşime geçmesidir diyebiliriz.
Jung‘un perspektifinde, doğadaki deneyimler sadece dışsal olaylar değil, aynı zamanda ruhsal yapıyı keşfeden içsel psişik deneyimlerdi. Jung’a göre, doğa ve bilinç dışı arasında sıkı bir bağ vardı; çünkü bilinç dışı, insanın içsel dünyasının bir parçası olarak doğayla derin bir ilişki içindeydi. Bu doğal ve içsel deneyimler, insan için bir “aydınlanma” olarak kabul edilebilir. Ancak, bireyin içsel bölünmesiyle, yani ego ve bilinç dışı arasındaki ayrımın farkına varmasıyla, Jung’a göre bireyleşme süreci başlamaktadır. Bu süreç, modern insan için önemli bir gelişme ve kişisel sorumluluk alanıdır. Ego gelişimi, bireyin kendisini ilkel içeriklerden ayırması ve arketipsel alanlara dair bilincini artırması gerektiğini vurgular. Bu nedenle, her birey için, bilinç dışının derinliklerindeki arketipsel motifleri hatırlamak ve yeniden keşfetmek, kişisel ve etik bir sorumluluk haline gelir. Bu, bireyin içsel bütünlüğünü sağlamlaştırırken, toplumsal ve kültürel bir derinlik kazanma sürecine de işaret eder.
Bruhl’un mistik katılım kavramı ile Jung‘un arketip teorisi arasında birçok benzerlik ve fark bulunmaktadır. Her iki yaklaşım da insanın evrensel deneyimlerini anlamaya yönelik olup, bireyin iç dünyası ile dış dünya arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışırlar. Bruhl’un yaklaşımı özellikle kültürel pratikler ve semboller üzerinde dururken, Jung’un odak noktası bireyin içsel dünyasındadır. Bruhl, mistik katılımı genellikle ritüel ve mitoloji gibi kültürel pratiklerin bir parçası olarak incelerken, Jung arketipleri bireyin rüyalarında, mitolojide ve sanatta bulunan evrensel semboller olarak ele alır. Ancak, her iki yaklaşım da insanın toplumsal ve bireysel kimliğinin oluşumunda önemli bir rol oynar. Mistik deneyimler ve arketipik semboller, insanın bilinçdışıyla etkileşim halinde olduğunu ve onun dünya algısını derinleştirdiğini gösterir. Bu açıdan bakıldığında, mistik katılım ve arketipler, insanın iç dünyasını keşfetme ve anlama yolculuğunda önemli araçlardır.
Lévy Bruhl’un mistik katılım kavramı ve Jung’un arketip teorisi, insanın iç dünyasını ve toplumsal yapıyı anlamak için hayati öneme sahip kavramlardır. Bu teoriler, insanın evrensel deneyimlerini ve kolektif bilinç dışını açıklamaya çalışırken, farklı disiplinlerden yola çıkmışlardır. Bruhl, mistik katılım kavramını antropoloji alanında geliştirirken, Jung psikoloji alanında arketip teorisini şekillendirmiştir. İki yaklaşım da insanın düşünsel ve duygusal dünyasının derinliklerine inerek, insanın kimliğinin ve dünya algısının anlaşılmasına katkıda bulunur. Mistik katılım ve arketipler arasındaki ilişki, insanın zihinsel ve duygusal yapısının karmaşıklığını ortaya koyar ve insanın içsel deneyimlerinin toplumsal ve kültürel bağlamlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bu bağlamda, mistik katılım ve arketip teorisi, insanın bireysel ve kolektif bilinci arasındaki etkileşimi ve dönüşümü anlamada önemli araçlar sunar.
Kaynakça
Sheldrake, R. (1987, March). Part I: Mind, memory, and archetype morphic resonance and the collective unconscious. Psychological Perspectives, 18(1), 925.
Lévy-Bruhl, L., & Lévyb̂ruhl, L. (1938, January 1). L’expérience mystique et les symboles chez les primitifs.
Klein, M. (2011, February 28). Envy And Gratitude And Other Works 1946-1963. Random House.