Persephone Demeter’den
Ya Hiç Ayrılmasaydı?

Mitolojik hikayelerin çoğu, tıpkı bu hikayede olduğu gibi bir kaosla başlar. Persephone’nin Kaçırılışı’nı mitolojik öğelerle analiz etmeye başladığımızda, aslında insanın psişik, yani hem bilinç hem de bilinç dışı dinamiklerini da incelemeye başladığımızı göreceksiniz. Bu hikayedeki karakterlerin hepsinin arketipsel fonksiyonları olduğu için, okurken bilinç dışımızdan bize ihtiyacımız olan dürtüleri sağlayarak kendimizle ilgili gerekli bilgilerin yüzeye yani bilincimize çıkmasına yardımcı olurlar. Hikayeler içimizde gizlediğimiz potansiyelimizi bulma, kendimizle bütünleşme, birey olma sürecimizde büyük rol oynarlar. Bu hikayenin analizi, tıpkı bir rüya analizi gibidir. Rüyadaki her birey aslında kendi psişemizdeki bir fonksiyonu temsil eder. Bu yazıyı okurken birden çok karakterle karşılaşsanız da her biri aslında kendi içimizdeki psişik fonksiyonlardır.

Persephone’nin kaçırılışı aslında zoraki bir yolculukmuş gibi görünse de, aslında zamanı geldiğinde başlayan bir erginlenme yolculuğudur. Persephone, diğer adı Kore, bereket tanrıçası Demeter ve gökyüzü tanrısı Zeus’un kızlarıdır. Gençliğinin baharında olması ve yeryüzünde baharın gelmesine sebep olduğu için baharın kızı da denmektedir. Aydınlıkla bağlantılı görünen anne ve babanın kızının da aydınlık bir imge olarak karşımıza çıkması şaşırtıcı olmasa da, yazının ilerleyen kısımlarında aslında bu tanrıların “karanlık” yanlarını da göreceğiz. Karanlık yanlarının olmasının, insanın bilinç ve bilinç dışı dinamiklerini göz önüne aldığımızda nasıl da iyiye hizmet ettiğini de anlayacağız.

Yer altı tanrısı Hades, Kronos’un üç oğlundan sonuncudur. Zeus ve Demeter ile kardeştir. Masallarda ve mitolojide üç rakamı, iki zıt kutupu bir araya getiren üçüncü unsurdur ve üçgen figürüyle ifade edilir. 3 birleşmedir, tamamlanmadır. Aynı zamanda, baba ve üç oğluyla bağlayan hikayelerde üçüncü çocuk “gölge” arketipini sembolize eder. Hades, ölüler diyarının tanrısıdır. Karanlığın habercisidir. Yani, bilinç dışımızda istenmediğini, onaylanmadığımızı düşündüğümüz karanlık alana yapılacak seyahatin habercisidir. Bu seyahate çıkacak kişi asla tam bir gönüllülükle bunu yapmaz. Korkar, ikilemde kalır, cesaret edemez çünkü konfor alanında yaşamak kolay gelmektedir.

Persephone, eşlikçileriyle birlikte çiçek dolu bir alanda gezmektedir. Bu bize Havva’nın cennet bahçesini anımsatır. Her şey mükemmel görünmektedir. Saf ve masum kız yerdeki bir nergis çiçeğin güzelliğine kapılır ve onu eline almak için eğildiğinde yüzlerce çiçek yeryüzüne fışkırır. Bu durum aslında Persephone’nin dikkatini dağıtması gerekirken o hala tek bir çiçeğe odaklanmış ve onu koparıp eline almıştır. Yapmaması gereken bir şeyi yaptığı için birazdan başına gelecekler tüm yaşantısını değiştirecektir. Tıpkı Havva’nın elmayı kopartıp yemesi gibi. Buradan Persephone’nin dişil fonksiyonlarının tam çalışmadığını, kötüyü iyinin arasından sezememesi ve süphelenmemesinden de anlayabiliriz.

Hades, büyük ihtişamla yer altından çıkar ve Persephone’yi kaçırır. Annesi Demeter, üzüntüsünden perişan olur ve öylesine öfkelenir öylesine kin tutar ki, hasatların ölmesine neden olarak hıncını insanlardan çıkartır. Bu nedenle çok falza ölüme ve hastalığa yol açar. Burada Demeter karşımıza aşırı koruyucu anne figürü olarak çıkar. Bu tür bir anne, sırasında çocuğuna gaddar anneden çok daha fazla zarar verir. Kendi seçimlerini, doğru ya da yanlış, yapmak isteyen ve kendi hayat yolunda ilerlemek isteyen kızını sürekli kötülüklerden koruyarak engellemeye çalışır. En nihayetinde çocukta karmaşık bir anne kompleksi gelişmesine neden olur. Nitekim Persephone, anne kompleksini derin bir şekilde yaşamaktadır çünkü annesiz bir hayat onun için ölüm gibidir. “Eros”’la, yani annesinin dişil özellikleriyle özdeşleşmiştir. Kendi benliğinin farkında değildir. Annesinden ayrışamamış bir kız çocuğudur.

İnsanın yer yüzüne inip saf ve temiz kalması mümkün değildir. Hepimiz illaki gözlerimiz kör olmuş şekilde kendi cennetimizi yaşarken bir başkası tarafından yeryüzüne indirilmişizdir. Sürekli anne ve baba koruması altında yaşayan bireyler, başlarına kötü birşey gelmemesi için sahte bir cennete hapsedilmiş kişilerdir. Öyle ki, hayatın kötü taraflarını deneyimleyenler, kendi kötü taraflarını da sahiplenen ve kendileriyle bütünleşip hayatın içinde ilerlerken gerekli donanımla ilerleyen kişilerdir. Cam bir faunusun içinde yaşayanları ise ileride başlarına gelen ilk kötülükte bir felaket veya korkunç bir travma beklemektedir. O zaman şu sonuca varabiliriz, o zaman psişik alanımızda anne ve babanın ölmesi şarttır. Çünkü, sadece bu şekilde birey olma yolculuğuna çıkabiliriz.

Eril prensipler, yani “logos” bu aşamada safdil kızı hayata atacak olan, onu kendi macerasına itecek olan unsurdur. Kızda logos unsurunun devreye girmesi, sadece kendi eril yanıyla karşılaşıp bütünleşmesiyle gerçekleşir. Hikayelerde, baba daima anneden ayıran, mantıksal öğeleri devreye sokan bir arketip olarak karşımıza çıkar. Ancak bu şekilde çocuk kendi macerasına çıkmaya adım atabilir.

Persephone’nin yeraltında yaşamaya başlaması ve oranın tanrıçası olması bireyin kendi gölgesindeki cevherlerin farkına varmaya başladığının göstergesidir. Yılın 3 ayı yer altında, 9 ayında da yeryüzünde olacak olması, bilinç dışından bilincine kendine ait hazinelerle geldiğini, kendini bir bütün olarak kabul ederek bireyleşme sürecinde yol aldığını bize anlatır. Birey olarak bizler de, ne sürekli gölgemizin olduğu bilinç dışı alanda ne de sürekli bilinçli alanda yaşayabiliriz. Psişik dinamikler gereği zaten yukarı ve aşağıya salınım yapan bir dengede yaşarız. Bu bizim kaosun içinden önemli bilgileri bilincimize çıkartıp hayat yolunda ilerlememizi sağlar. Bu durum sürekli ne tek düze bir yaşantımızın ne de sürekli kaosla cebelleşmeyişimizin sebebidir diyebilirim.

Zeus kızını Hades’in kollarına bizzat atmış, bizzat da onun geri dönmesini sağlamıştır. Baba logos yani eril prensiplerin devreye girmesini sağlar. Psişemizde logos olmasaydı mantıklı hareket edemez, kötüyü iyiden, iyiyi kötüden ayırt edemezdik. Tanrı Zeus, bilincimizdeki bu farkındalığın devasa bir sembolüdür. Persephone da bu farkındalığa erişen, saf çocuktan bilgeliğe doğru yolculuk eden, hepimizin kollektif bilincinden zaman zaman bilincimize yansıyan kahraman arketipidir.

Bu hikayenin sonunda Persephone’nin her iki diyara da gidip gelmesi, anne kompleksinden de büyük ölçüde ayrıştığı olarak da yorumlanabilir. Artık kendisi de yeraltı tanrıçası olduğu için, kendisindeki dişil özelliğin yani erosun farkına varmıştır ve annesi artık onun için tek ilah ve tanrıça rolünde değildir. Kendisindeki bu gücü ve potansiyeli fark etmesi, kendi hayatını kurma gücünü ona vermiştir.

Psişemizdeki temel fonksiyonlar eril, dişil, gölge ve personamızdır. Bunların arasındaki dinamikler asla durağan değil sürekli geçişli ve hareket halindedir. Hades, Persephone, Zeus ve Demeter önemli bir dörtlüyü de sembolize eder. Psişenin tamamlanma sembolüdür. Ruh, tin, zihin, beden birer arketiptir ve hikayedeki karakterler bu arketiplerin de sembolleridir.

Bu bağlamda bahsi geçen tanrı ve tanrıçaları incelediğimizde, karşımıza olağanüstü psişik bir düzen çıkar. Zeus, eril fonksiyonları, ayrıştırma, bozma ve gücü imgeleyen arketipsel bir semboldür. Karısı Demeter de dişil fonksiyonları, birleştirme, zorlukları ortadan kaldıran, bereket ve bolluk özellikleriyle karşımıza çıkar. Zeus ve Demeter’in evlilikleri, psişemizde bu iki fonksiyonun dengelenmesini temsil eder.

Hades ve Persephone’nin evliliklerini incelediğimizde, Hades’in gölge arketipi, Persephone’nin saf, masum çocuk arketipini yansıttıklarını anlıyoruz. Masum kızın aşırı koruyucu anneden ayrılıp kendi yolculuğuna çıkması için, benliğini ikiye bölüp bilinç dışında oluşturduğu gölgesiyle karşılaşması ve onu yer altından yer yüzüne çıkartması gerekir. Anen kompleksinden arınmaya başlayan kadının içsel sezgileri güçlü hale gelir. Çünkü, kendine ait olan dişi, kadın, anne imgeleriyle özdeşleşir. Bu nedenle hem yeraltında hem yer yüzünde yaşayarak karşımıza dengelenmiş bir psişik dinamik olarak çıkar.

Persephone, bilinç dışındaki animusuyla birleşirken, Hades de bilinç dışındaki animasıyla birleşmiş olur. Hades, Logos’un katı, bölücü ve yıkıcı unsurlarını ehllileştirirken, Persephone da Eros’un yıkıcı etkisinden kurtularak eril yanı ile bütünleşir.

Mitlerin içine girdiğimizde, kendi içimizde var olan dinamiklerin binler yıl önce de var olduğuna şahit oluruz. Kendimizi ve başkalarını yargılamanın ötesine geçer, davranış ve seçimlerimizin temel fonksiyonlarını ve fonksiyonların ne amaç güderek hareket ettiğini anlamaya çalışırız.

Tanrı ve Tanrıçaların yani arketiplerin bilincimize yansımalarını fethettiğimizde, hayatımıza yön veren seçimlerimizin sonuçlarından çok nedenlerine odaklanır, kendi içimizde daha dengeli olmaya doğru yol alırız.

Persephone’nin Kaçırılışı

Güzel ve parlak bir günde baharın kızı Persephone (yer altına kaçırılmadan önceki ismi Kore’dir ancak yazımda Persephone olarak bahsedeceğim.) Okeanos’un birkaç kızı ile birlikte kırlarda çiçek toplamaktaydı. Bereketli çayırlarda yetişen gülleri, menekşeleri, sümbülleri topluyordu. Persephone, gözüne kestirdiği bir nergis çiçeğinin yanına gitmek için ona eşlik edenlerden uzaklaşmıştı. Çiçeği gören herkes, tanrılar ve insanlar şaşırıp kaldılar. Çünkü, baharın kızı onu koparmak üzereyken köklerden hoş kokulu yüzlerce çiçek yeryüzüne fışkırdı. Persephone ömründe gördüğü en güzel, en renkli, en hoş kokulu nergisi almak için eğildiğinde yer ortadan ayrıldı ve bir uçurum oluştu. Kronos’un oğullarında üçüncüsü, ölümsüz atların sürücüsü yeraltı tanrısı Hades ortaya çıktı. Genç kızı belinden kavradı ve yer altına kaçırdı.

Persephone sesini duyurmak için babası Zeus’a seslendi. Zeus, o sırada tapınağında insanların ona sunduğu adakları kabul ediyordu. Fakat, çığlıklarını ne tanrılar ne de insanlar duydu. onu duyan yalnızca güneş tanrısı Helios’tu. Babası Zeus, bu olaya karşı kılını kıpırdatmadı. Zira kızını Demeter’den habersiz Hades’e vermeyi kendisi kabul etmişti. Topraktaki güzel nergis çiçeği bile güzel kızın aklını çalması için bizzat Gaia tarafından yetiştirilmişti.

Annesi, bereket tanrıçası Demeter, kızının sesini en sonunda duydu ama onu kurtarması içn çok geçti. Yüreği acılar içinde kıvrandı. Başındaki tacı çıkartıp siyah bir giysi ve pelerinle kızını bulabilmek için denizin ve karanın üzerinde uçtu. Demeter dokuz gün boyunca elinde iki meşaleyle kızını arayarak dolaştı. Karşısına çıkan Hekate onu tanrıların ve insanların gözleyicisi Helios’a götürdü. Zira Helios, Demeter haricinde Persephone’nin çığlıklarını duyan ikinci tanrıydı.

Demeter kızgınlığını dünyadan çıkartıyordu. Bereket tanrıçasının sinirlendirilmesi insanlar için ancak tek bir anlama geliyordu. Kıtlık. Demeter öfkesi ve hiddetiyle toprağı bereketsizleştirdi, ekilen tohumları saklar ve arayışı boyunca geçtiği yerlerden bütün verimin durmasına neden oldu. İnsanlar da bunun karşılığında artık tanrılara adaka adamamaya başlamışlardı. Sonunda Helios, bu duruma dayanamadı ve Demeter’e kızının yerini ve Hades’e kızını verenin de Zeus olduğunu söyledi.

Tanrıça Demeter, öfkelenerek tanrıların meclisini ve Olympos’u terk etti. Eleusis kralı Keleos’un sarayına geldi. Kıralın dört kızına rastladı. Kızlar bu yaşlı ve perişan halde kadını tanımadı ve yardım etmek için onu saraylarına aldı. Sarayda yeni doğmuş bir oğlan vardı. Kızların annesi Metaneira da Demeter’i bu haliyle tanımamış oğlanı bakması için ona teslim etmişti. Demeter oğlanı ölümsüz yapmak için her gece ateşe maruz bıraktı. Günlerden bir gün, Metaneira onu gördü ve ve Tanrıça Demeter olduğunu anladı.

Zeus en sonunda insanların kıtlık yüzünden kendisine yalvarışlarına daha fazla tahammül edemez ve Hades’e Persephone’yi geri göndermesini emreder. Onu ikna etmesi İçin altın asalı tanrı Hermes’i yeraltı krallığına yolladı.

Hades onun gitmesine izin vermeye razı oldu. Ancak gitmeden önce Persephone’nin eline sulu, çekici bir nar tanesi tutuşturdu. Persephone bu nar tanesini kabul eti ve ağzına attı. Yeryüzüne çıkıp annesine tekrar kavuşana ve yaptığı geri döndürülemez hatayı anlatana kadar durumun farkına varmadı. Yer altında herhangi birşey yiyen, yer altında kalmaya mecburdu. Yılın 9 ayı yeryüzünde annesiyle birlikte toprağa bereket saçan Persephone, yılın üç ayı kocası Hades ile birlikte yeraltında Ölüler Diyarı’nın Kraliçesi olarak hüküm sürecekti. Hekate de hakem olarak tarafların anlaşmanın koşullarını yerine getirip getirmediğini takip edecek, her zaman Kore’ ye göz kulak olacaktı.

Zeus’un annesi Rhea, tanrıça Demeter’den yaşam bahşeden başakları yeniden büyütmesini rica etti. Demeter annesine itaat etti ve sürülmüş tarlaların ürün vermesini sağladı. geniş topraklar ekin ve çiçekle kaplandı.