Şifa Tanrısı Asklepios ve Dönüşüm Arketipi
Analist ve analizanın ilişkisi, rüya analizi sürecinden büyük ölçüde etkilenir. Bu durum, analizanın koşullara karşı hassasiyet göstermesinin arketipsel olup olmadığı sorusunu gündeme getirir. Analizan, bu ikili ilişki çerçevesinden etkilenmektedir.
Kerenyi’nin Asklepios ve Meier’in Antik İnkübasyon ve Modern Psikoterapi eserleri, antik dönem şifacılık uygulamaları hakkında değerli bilgiler sunar. Şifacılık, insanlık tarihinin merkezinde yer alır. Şifa ihtiyacı, sadece fiziki hayatta kalma değil, aynı zamanda kutsal olanla bağlantı kurma arzusundan kaynaklanır. Eski zamanlarda sağlığın kaybedilmesi, “ruh ile bağlantının kaybı” olarak görülürdü. Bu nedenle, şifa sanatı, bireyin ruhunu kendisine geri kazandırmak olarak değerlendirilirdi. İyileşme süreci arketipsel bir alandır ve kendine özgü dinamiklere sahiptir. Jung, “Arketipler, bilinçdışının bilinçle nasıl etkileşime girdiğini gösteren en temel unsurlardır” der (Jung, 1969).
Kerenyi, *Asklepios* eserinde bu tanrının doğuşunu şöyle açıklar: “Apollon, ölü bir anneden bir bebeği doğurtmuştur.” Asklepios, doğrudan ölümle ilişkilidir. Antik şifacılar, gençliklerinde ölüme yakın deneyimler yaşar, hastalıklar ve zorluklar atlatır ve bu sayede ileride şifacı olabilirlerdi. Ölüme yakın deneyimler, kişiyi bilinçdışıyla tanıştırır, çünkü bu alanlar üzerinde kontrolümüz yoktur.
Asklepios, annesinin ölümünden sonra bir hayvan tarafından emzirilir. Bu, Asklepios’un gücünü içgüdüsel ve insanüstü bir kaynaktan aldığını gösterir. Asklepios’u emziren arketipsel anne temsili olan hayvan, analizanın terapötik sürecinde arketipsel anne olan benliktir. Neumann, “Arketipler, insan ruhunun en derin katmanlarını temsil eder” diye belirtir (Neumann, 1990).
Kurt Ana Faunus ve Yutan Anne İmgesi
Kerenyi, Asklepionlar’ın şifacılık ritüelleri için Tiber Adası’nı seçme nedenlerini açıklar. Birinci neden, Roma geleneklerinde Tiber Adası’nın dini öneme sahip olmasıdır. Ada, antik Kurt tanrı Faunus’a tahsis edilmiştir. Faunus, “boğma” ve “boğulma”yı temsil eder ve ölümcül, yutan anne figürüdür. İkinci neden, adanın yüzen bir ada olmasıdır; bu, rüya analizi sürecinde bilinç ve bilinçdışının ilişkisini temsil eder. Ada, su basmasını engelleyecek şekilde yapılandırılmıştır; ada egoyu, çevresindeki deniz ise bilinç dışını temsil eder. Bilinçdışının bilince taşkınlarla gelmesini önleyen bir analiz süreci gereklidir. Egonun içerikleri kaldırıp kaldıramadığını, imgeler karşısındaki tutumuyla değerlendirebiliriz.
Jung ada imgesi hakkında şöyle der: “Hastanın kaybolmamak için ayak basacağı bir adaya ihtiyacı vardır ve bu olmadan hasta kaybolur gider. Bilinçdışının tehditkâr içeriğinden bilincin sığınacağı bir limanı olmalıdır. Bilinç dışına inişin (mağaraya, ormana, adaya ya da şatoya), evrensel kahraman mitinin tek amacı ölümünden zaferle dönecek olmasıdır” (Jung, 1954, 1953).
Rüya analizi sürecinde analizan adaya seyahat etmek zorundadır ki orada gizli kalmış olan cevherlere ulaşabilsin. Ada imgesi, bilinç ve bilinçdışının buluştuğu, ilişki kurduğu bir alan olarak sembolize edilir. Ada, kolektif bilinçdışı denizinin ortasında bütünsel ve sağlam kalabilmiş ego parçasını temsil eder.
Tiber Adası’nın Faunus’la ilişkisi, adanın aynı zamanda ölümcül bir anne temsili olduğunu gösterir. Ölümcül anne, masallarda üvey anne ve cadılarla imgelenir, egonun da ölümünü sembolize eder. Doğum, ölüm ve yeniden doğum döngüsünde olan insan için, Asklepioslar’ın Tiber Adası’nı şifalanma ve dönüşüm alanı olarak seçmeleri arketipsel niteliktedir.
Referanslar
– Jung, C. G. (1953). Psychology and Alchemy. Princeton University Press.
– Jung, C. G. (1954). The Practice of Psychotherapy: Essays on the Psychology of the Transference and Other Subjects. Princeton University Press.
– Jung, C. G. (1969). The Archetypes and the Collective Unconscious. Princeton University Press.
– Kerenyi, K. (1959). Asklepios: Archetypal Image of the Physician’s Existence. Princeton University Press.
– Neumann, E. (1990). The Origins and History of Consciousness. Princeton University Press.